Biz yaz tatili denilince güneye inenlerdeniz. Güney Ege olur, Akdeniz olur ama bugüne kadar bir türlü Kuzey Ege olamamıştı. Durum böyle olunca yıllık izinlerle güzel bir Kuzey Ege turu planlamanın tam zamanı diye düşündük. Ayvalık, Cunda, Kaz Dağları, Assos (Behramkale) ve Bozcaada’da duraklayarak güzel bir yol gezisi planladık. Gezi notlarımı biraz uzun tuttuğumdan bu sefer bölmeye karar verdim. İşte ilk durağımız Ayvalık ve Cunda Adası
Ayvalık benim hayallerimde bir tatil kasabasıydı ancak gidince anladım ki durum hiç de öyle değilmiş. Trafiği, kalabalıklığı ve gürültüsüyle Ayvalık bize pek hitap etmese de eski Macaron Mahallesi ve 1800’lerden kalma kahve, fırın ve tatlıcılarıyla bize kendisini affettirdi.
Eski bir Rum mahallesi olan Macaron’da Rum evleri ve tarihi kiliseler arasında gezebilirsiniz. Bu gezinin en keyifli tarafı ferforjeleriyle sizi kendisine hayran bırakacak eski Rum evleri ve tarihi dükkanlar olacak. Gezi boyunca evlerin bakımsızlığı ve çöp dolu sokaklar ise gezinizin keyfinizi kaçıran kısmı olacak maalesef.
Ayvalık’ın meşhur Camlı Kahvesinde karadut suyu mu, yoksa koruk suyu mu içsek diye düşünürken hemen yanı başındaki tarihi fırından lor kurabiyenizi alıp soluklanabilirsiniz. Bu arada Ayvalık’ta lor peyniri kahvaltılardan tatlılara kadar her yerde tüketildiğinden karşınıza sıkça çıkacaktır. Biz kahvaltıda lor tabağının dibini gördük, yani oldukça lezzetli;)
Ayvalık’ta mutlaka uğranması gereken adreslerden bir diğeri ise Antikacılar Sokağı. Eskiye merakınız varsa bu sokakta turlayıp alışveriş yapmak Ayvalık kalabalığını unutmanıza yardımcı olabilir.
Ayvalık seyahati sırasında Instagram’dan gelen öneriler üzerine uğradığımız Güler Tatlıhanesi’nden ise bahsetmeden geçmek olmaz. Lor tatlısı yanına koyduracağınız damla sakızlı ve karadutlu dondurma Ayvalık tatilinin olmazsa olmazı. Ama gerçekten çok güzel, denemelisiniz;)
Rakı-Balık-Ayvalık deyişinin hakkını vermek için gece zengin meze çeşidi sunan meyhanelerden birinde keyifli zaman geçirmek mümkün. Biz rakı-balığı es geçip bölgenin meşhur papalina balığının tadına bakıyoruz. Hamsi’ye benzeyen papalina bize biraz lezzetsiz geldi ama denemekten zarar gelmez, artık karar sizin.
Çöp içerisindeki Ayvalık sokakları artık yıkılmaya yüz tutmuş tarihi evleriyle bize keyiften çok hüzün veriyor. Tatilin devamında iyi bir dopinge ihtiyacımız olacağı kesin.
İkinci gün durağımız olan Cunda Adası’na Ayvalık’tan karayoluyla geçiş yapılıyor. Cunda’nın girişinde bizi karşılayan Uygulama Oteli ile büyük bir hayal kırıklığı yaşıyoruz. Adanın ruhuna hiç yakışmayan bu çirkin bina aslında bir Türkiye özeti.
Ayvalık’a göre daha sakin olan Cunda’da denize girmek biraz problem. Denizin pek temiz ve güzel olduğunu söyleyemem. Ayrıca girdiğimiz plajların hepsi bakımsız olmasına rağmen sunduğu hizmete göre pahalıydı. Deniz kısmını kısa tutup Cunda’nın olmazsa olmaz iki adresine uğrayalım diyoruz.
İlki tarihi Taş Kahve. Cunda denilince akla gelen Taş Kahve gerçekten çok keyifli bir mekan. Türk Kahvesi içip bol bol fotoğraf çektikten sonra adanın ortasındaki değirmende güneşi batırıyoruz. Restore edilerek kütüphaneye dönüştürülmüş olan değirmenin eşsiz bir manzarası ve saçma sapan müzikler çalan bir kafesi var;)
Değirmenden inerken yine sokak arası turu atmayı ve eski evleri fotoğraflamayı ihmal etmedik.
Cunda’da merkezin gürültüsünden uzak bir yerde kalmak isterseniz Cunda Battalos Oteli denemenizi tavsiye ederim. Kocaman bahçesi ve genel dekorasyonuyla çok beğendiğim otel, güleryüzlü sahipleriyle de Cunda maceramıza keyif kattı.
Cunda’da artık geleneği yerine getirmek için öneri üzerine Lal Girit Mutfağı’nda bol mezeli bir rakı masası kuruyoruz. 30’a yakın meze çeşidi sunan mekanda yiyebildiğimiz 10 kadar mezenin hepsi çok lezzetli ve tazeydi. Mekanda dondurulmuş ürün kullanılmadığını ve mezelerin mevsime göre değiştiğini de hatırlatalım.
Şimdi tekrar yollara düşüyoruz. Yeni durağımız ilk kez gideceğimiz Kaz Dağları Gezisi…
gene süper anlatım..tebrikler